.
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  İLETİŞİM
  KAYNAK KULLANIMI HAKKINDA
  SULTAN IV. MUSTAFA
  PADİŞAHLARIN EŞLERİ
  OSMANLI HANEDANI SOY AĞACI
  YENİÇERİ VE KAPIKULU SÜVARİLERİNİN İSYANLARINA İLİŞKİN BİR ANALİZ
  II.MAHMUD DÖNEMİ'NDE GİYİM KUŞAM
  II. MAHMUD
  OSMANLI KRONOLOJİSİ
  III. SELİM DEVRİNDE MUSÎKİ HAYATINDAN KESİTLER
  ALEKSANDER GREGOREVİÇ KRASNOKUTSK’UN GÜNLÜĞÜNDEN ALEMDAR MUSTAFA PAŞA VAKASI
  KABAKÇI MUSTAFA AYAKLANMASI
  KİMİ UNVANLAR, TABİRLER
  OSMANLI'DA MÜZİK
  DEVLET TEŞKİLATI
  ISLAHATLAR
  SENED-İ İTTİFAK
  OSMANLI ARMASI
  İLBER ORTAYLI'DAN MAHMUD, SELİM, SADRAZAMLAR PADİŞAHLAR...
  ORDU
  II.MAHMUD'UN MÜZİSYENLİĞİ
  OSMANLI DEVLET TÖRENLERİNİN TOPKAPI SARAYI’NDAN DOLMABAHÇE SARAYI’NA İNTİKALİ
  AYAN
  BAB-I ALİ YANGINI VE ALEMDAR VAK'ASI
  SIR KÂTİPLİĞİ VE RUZNÂME
  III. SELİM'İN SEHİD EDİLMESİ
  27 MAYIS DARBESİ VE TALAT AYDEMİR
  31 MART VAKASI
  TÜRK DARBELER TARİHİ
  KADIN HAYATINDAN AYRINTILAR
  ALEMDAR MUSTAFA PAŞA'NIN SADRAZAMLIĞI
  PAŞALIK MÜESSESESİ (avi)
  OSMANLI ORDUSU (video)
  HAREM (AVİ)
  OSMANLI PADİŞAHLARI (avi)
  BATILILAŞMA (avi)
  OSMANLI AİLESİ (avi)
  HUKUKSAL AÇIDAN SENED-İ İTTİFAK
  SENED-İ İTTİFAK YORUMU
  KİMİ MERASİMLER
  III. SELİM DÖNEMİ YENİLEŞME ÇABALARI
  HALININ TARİHİ
  19.yy'DAN BAŞLIKLAR
  SIRP İSYANI VE OSMANLI-RUS SAVAŞI
  III. SELİM DEVRİNDE NİZAM-I CEDİDİN ANADOLU'DA KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
  SENED-İ İTTİFAK'IN TAM METNİ
  SENED-İ İTTIFAK lLE MAGNA CARTA'NlN KARŞILAŞTIRILMASI
  FRANSIZ İNKILABI’NIN TÜRK MODERNLEŞME SÜRECİNE ETKİLERİ
  YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILIŞININ TAŞRADAKİ YANSIMASI
  TÜRK MODERNLEŞMESİNİN AMBİVALANT DOĞASI
  TÜRKİYE'DE BATILILAŞMA DEĞERLERİNİN ARAÇLAŞMASI
  OSMANLI YÖNETİCİLERİNDE ZİHNİYET DEĞİŞİMİ VE BATILILAŞMANIN BAŞLANGICI
  SARAY MÜZİĞİNDE YAYLI ÇALGILAR
  XIX.YY'DA İSTANBUL' DA SANAT VE MUSİKİ
  TOHUM VE TOPRAK YILLARINDA TÜRKİYE
  EDEBİYAT-TARİH-TİYATRO İLİŞKİSİ
  19.YY İLK YARISINDA KADIN GİYSİLERİ
  KEMAL TAHİR VE BATILILAŞMA
  TÜRKLERDE ÇERAĞ MUM VE ATEŞ
  ELEŞTİRİLER



  




																							
SULTAN IV. MUSTAFA


SULTAN IV. MUSTAFA

İstanbul, 8 Eylül 1779 - 17 Kasım 1808 Saltanatı: 29 Mayıs 1807 - 28 Temmuz 1808

       29. Padişahtır. "Mustafa-yı Râbî", "Sultan Mustafa bin Abdülhamid Han" olarak bilinir. I. Abdülhamid'le cariye kökenli Aişe Sineperver Valide Sultan'ın (öl. 1828) oğludur. Annesinin adını -Nükhetsezâ olarak veren kaynaklar da vardır. Kabakçı Mustafa Ayaklanmasında tahta çıkıp Alemdar Mustafa Paşa'nın saray baskınında tahttan indirilen IV. Mustafa'nın 14 ay süren saltanatında, İstanbul'da Boğaz yamaklarının ve yeniçerilerin terörü sürmüş; yangınlar, şiddetli yağmurlar ve yiyecek yetersizliği yüzünden sıkıntılar yaşanmıştır.
       Mustafa, babası I. Abdülhamid öldüğü sırada 10 yaşındaydı. Amcasının oğlu III. Selim'in hükümdarlığı boyunca, Topkapı Sarayı'nın Şehzadegân dairesinde oldukça özgür bir yaşam sürmesine karşın kültür edinimine gereksinim duymadı. Muhakeme yeteneğinden yoksun, zekâsı kıt, gelişmelerden habersiz, yeniliklere karşı, çağdaşlarının gözlemlerine göre çabuk kanan, "sade-dil ve saf-derûn" ama saltanat hırsı aşırı bir şehzadeydi.
          Kabakçı Mustafa Ayaklanmasının üçüncü günü olan 29 Mayıs 1807'de Paşakapısı, Ayasofya ve Topkapı Sarayı çevrelerini dolduran "güruh-ı eşkıya, Sultan Mustafa Efendimizi isteriz!" diyerek Bâbıâli'deki ulema ve ricali de önlerine katıp sarayın ilk iki kapısından geçerek Bâbüssaade önüne geldiler. Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa'yla Şeyhülislâm Ataullah Efendi'yi içeri gönderip Mustafa'yı cülus için kapı önüne çıkartmalarını istediler. III. Selim de o günkü cuma selamlığına çıkmayacağını bildirerek tahttan çekildiğini ima edip Mustafa'nın saltanatının uğurlu olmasını diledi. Mustafa Kafes'ten çıkıp Sofa-yı Hüma- yun'a geldi. Kendisini bekleyen Şeyhülislâm ve Sadaret Kayma¬kamı orada biat ettiler. Enderun halkına özgü "biat-ı has"tan (iç biat) sonra Hırka-i Saadet Odası'na girilerek dua edildi. Bâbüs- saade önünde biat-ı amme denen cülusun yapılması zaman aldığından ikindi vakti olmuştu. İvedilikle Ayasofya'ya cuma selam¬lığına gidildi. Ayaklanmacı gruplar Atmeydanı'na dönerken III. Selim'in mabeyincisi Ahmed Muhtar Bey'i kılıç darbeleriyle parçaladılar. IV. Mustafa Ayasofya'dan çıkınca cülus topları atılmaya başladı ve o ana kadar korku içinde evlerinde bekleyen halk, günlerdir süren olayların bittiğini ve saltanat değişikliği olduğunu anlayarak sokaklara çıktı. Beylerbeyi'ndeki yalısının mahzenine gizlenen Umur-ı Bahriye Nazırı Hacı İbrahim Efendi akşama doğru yakalandı. Bir yamak, "Buna Gizli sıtma İbrahim ilerler. Kim sakalından bir kıl koparırsa marazını defeder!" deyince bütün asiler ve serseriler üstüne üşüştü. Yolarak, sürükleyerek Beyazıt'ta Çömlekçilerbaşı'na getirip kılıç darbeleriyle öl¬dürdüler. Ertesi 30 Mayıs günü, Sır Kâtibi Ahmed Faiz Efendi'nin kesik başı Atmeydanı'na getirildi. Zorbaların, bir kâğıda yazıp IV. Mustafa'ya gönderdikleri istekler doğrultusunda, Kabakçı Mustafa turnacıbaşılıkla Rumeli Kaleleri Nazırı ve Ağası, Bayburtlu Süleyman Tersane-i Âmire Sancak Kaptanı oldu. Memiş Ağa ise "ben bin altun isterim!" dedi. Daha sonra 120 akçe gündelikle haseki tekaütlüğüne razı oldu. isyana elebaşılık eden 17 çavuşa da aylıklar bağlandı. Zorbalar, oybirliğiyle Mustafa Reşid Efendi'yi Tersane Emini, Seyyid Mehmed Efendi'yi Darphane Emini seçtiler.
IV. Mustafa, yamakların ve yeniçerilerin "Sultan Abdülhamid zamanındaki nizama dönülsün" önerisini de kabul ettiğinden, 1 Haziran 1807'de Nizam-ı Cedid resmen dağıtıldı. Yeni padişah, kendisine taht yolunu açan yamaklara çuvallar dolusu pirinç, tulumlarla yağ gönderip ziyafet verdirtti. Zorbaların orta¬lıktan çekilmesinden sonra Köse Musa Paşa ulemayı ve devlet ricalini şeyhülislam konağında meşverete çağırdı. Sadrazam, ye¬niçeri ağası, defterdar cephede olduğundan bu toplantıya İstanbul'da bulunan ve Kabakçı ayaklanmasında kıyıma uğramayan görevlilerle, Ocak ihtiyarları katıldılar. Ama bir karar alınamadı. Çünkü ayaklanmacıların daha ne gibi isteklerde bulunacakları bilinmiyordu. IV. Mustafa, binbir güçlükle temin edilen 180 bin kuruş ile kız kardeşi Esma Sultan'ın verdiği 20 bin kuruşu cülus bahşişi olarak Ocaklılara ve orduya gönderdi. Kılâ-yı Seb'a (yedi kaleler) denen Boğaziçi istihkâmlarının muhafız ve ya¬maklarına da 100 bin kuruş inam dağıtıldı. 4 Haziran günü sakal bırakan IV. Mustafa, 8 Haziran'da valide alayıyla Eski Saray'dan Topkapı Sarayı'na gelen annesini Orta Kapı'da karşıladı. 12 Ha¬ziran'da da kılıç alayı düzenlendi. Önce Fatih Türbesi'ne giden padişaha Eyüb Sultan Türbesi'nde, Şeyhülislâm Ataullah Efendi tarafından Osman Gazi'nin kılıcı kuşatıldı.
      Padişahın her şeye kolayca inanmasından ve öngörü yoksunluğundan yararlanan Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa, ayaklanma sırasında öldürülen ya da kaçan kişilerin bütün mallarının ve servetlerinin müsadere edilmesini, böylece sağlanacak gelirlerin doğrudan ordu giderlerine ayrılmasını önererek bir ferman çıkarttırdı. Bundan amacı, kendisine ve çevresindekilere bir tür gasp olanağı sağlamaktı. Musa Paşa ve Enderun ricali Cevdet Paşa'nın deyimiyle aç kurtlar gibi her tarafa saldırıp hayli şeyler çalıp çırptılar. Müsadere edilenlerin çoğu şunun bunun elinde kaldı. Öldürülenlerin sahilhaneleri, konakları bile "mi- ras-ı peder" gibi paylaşıldı. 18 Haziran 1807'de Silistre'de bulu¬nan Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem İbrahim Hilmi Paşa'yı azleden IV. Mustafa, onun yerine Çelebi Mustafa Paşa'yı atadı. O gün Darphane-i Amire'yi ziyaret ederek Hovhannes Çelebi Düz- yan'ın odasında bir süre oturup bilgi aldı.
      Daha ilk günlerde IV. Mustafa'nın otorite kuramaması, Köse Musa Paşa'nın kendi çıkarını düşünmesi, ordunun da cephede olması nedeniyle verdikleri "hüccet-i şer'iye"ye karşın zorba¬lar yönetim işlerine daha çok karışmaya başladılar. 23 Haziran'da Süleymaniye Camii avlusunda toplanıp sadaret kaymakamını, şeyhülislamı, sekbanbaşnı ve ricalden bazı kimseleri istemediklerini ilan ettiler. Kendilerine noksan cülus bahşişi verildiğini ileri sürdüler. Sekbanbaşı, ardından da Musa Paşa azledilip sadaret kaymakamlığına yaşlı ve deneyimli bir kişi olan Şehsuvarzade Hamdullah Paşa getirildi. 13 Temmuz'da da Şeyhülislâm Ataullah Efendi görevinden uzaklaştırıldı. Ataul- lah Efendi'nin yakını olan Rikâb Reisülküttabı Hâlet Efendi'yle Sekbanbaşı, o gece konaklarda kulisler yapıp zorba reisleriyle içki içerek bu değişikliklerin iyi belirtiler olmadığını konuştular. Ertesi gün yeniçeriler ve yamaklar bir kez daha Süleymaniye Ca¬mii avlusunda toplandı. Bir günlük yeni şeyhülislam Ömer Hulusi Efendi tebrikleri kabul ederken Süleymaniye Camii avlusunda da Ataullah Efendi'nin tekrar şeyhülislam olması kararlaştırıldı. Sekbanbaşı'yla Kaymakam Paşa IV. Mustafa'yı da, "Eğer Ataullah Efendi eski makamına getirilmezse şimdi bir fıtne-i azîme kopar, İstanbul here ü merc olur!" diyerek kandırdılar. Hâlet Efendi de bir istifa yazısı hazırlayıp Ömer Hu¬lusi Efendi'ye imzalattı. Ataullah Efendi yeniden Şeyhülislâm, Musa Paşa Sadaret Kaymakamı oldu.
     Öte yandan, halk arasında en çok konuşulan, ayaklanma sırasında öldürülenlerin ceplerinden, koyunlarından, müsadere edilen malları arasından çıkan büyüler, muskalar, tılsımlardı. Örneğin eski Valide Kethüdası Yusuf Ağa'nın Kapıarası'nda mallan satılırken Edirne işi üç sandığın topraklarla dolu olduğu görülmüş, toprakların arasından üzerinde "vav" harfi yazılı bir küre, bir kız tasviri, insan kemiği külü vb bulunmuştu. Başka eşyalar arasında da tılsım ve büyü şekilleri, resimler, haçlar vardı. Dönemin aydınları bunca zamandır devleti idare edenlerin böylesine tılsım ve büyü düşkünü olmalarına şaşakaldılar.
18 Temmuz'da yamak dayılarıyla Ocaklılar şeyhülislâmlıkta bir araya gelip tartıştı. Ocaklılar yamaklara, "yaptıklarınız yetişir, her işe karışmaktan vazgeçin!" dediler. Öte yandan Musa Paşa, sanki en gerekli işmiş gibi kalpak yasağı çıkarttı. Sivri kalpak yasaklanıp tepesi düz biçimlilerinin giyilebileceği duyuruldu. Kentte kıtlık ve pahalılık almış yürümüş; aylardır et yüzü görmeyen halk, açlıktan kırılırken kol gezenler, Türk, Rum, Ermeni demeden nizama uymayan kalpakları yırtıp atmaktaydı.
     Boğaz yamaklarının sonu gelmeyen taşkınlıklarını önlemek için IV. Mustafa, 28 Temmuz'da yeniden harçlık gönderdi. Ayrıca il¬miye ileri gelenlerine de özenli bohçalarla hediyeler tertip edildi. Gene de yamakların uslanmaları ve disiplin altına alınmaları olanaksızdı. Boğaziçi'nde ve İstanbul'da silahlı dolaşıyor, fahişeleri kalelerine götürüyor, namuslu kadınlara takılıyor, alenen içip sokaklarda naralar atıyorlardı. 16 Eylül'de IV. Mustafa, kız kardeşi Esma Sultan'ın Gülşenabâd (Çırağan) Sarayı'nda ko¬nukken, Beşiktaş Mevlevîhanesi'ndeki mukabele kalabalığına karışan birkaç yamak, sarayın önünde nöbet tutan Bostancılara sataştı. Çıkan kavgada Bostancılardan ve yamaklardan ölen ve yaralananlar oldu. Silah seslerine başka yamaklar ve Bostancılar da koşunca ortalık savaş yerine döndü. Yakalanan yamaklar zin¬dana atılıp geceleyin boğuldu. Olayları gözlemleyen IV. Musta¬fa, ancak bu olaydan sonra kentteki güvensizliğin derecesini anlayabildi. Saraya dönünce bir hatt-ı hümayunla zorbaların temizlenmelerini emretti. Sekbanbaşı, Ocaklıları, yamakların takibi işiyle görevlendirdi. Padişah da tebdil dolaşarak yakalattığı tabyacıları tutuklattı. İstanbul'da kapılar kapatılarak halkın da yardımıyla bütün zorbalar saklandıkları yerlerden çıkarıldı. Ortaköy olayında tepelere kaçıp korularda gizlenenleri de Hırvatlar vurdu. Yamak cesetleri hamalların sırtlarına verilerek denize atıldı.
Fenerli Divan-ı Hümayun tercümanı Sarıbeyzade Aleko, göreviyle ilgisi olmayan devlet işlerine karıştığı ve casusluk yaptığı için 11 Eylül 1807'de idam edildi. Boynuna asılan yaftada ihaneti ve düşmana devlet sırlarını verdiği yazılıydı. Bu idam, Osmanlı-Fransız ilişkilerini gerginleştirdi. Fransız elçisi Sebastiani, Babıâli'ye giderek hükümetinin himayesinde olan Aleko'nun idamını protesto etti. Ruslarla imzalanan ateşkes antlaş¬masından ve Silistre ordugâhında çıkan karışıklıklardan sonra, adı dışında "ordu" niteliği kalmamış olan Osmanlı birlikleri Edir¬ne'ye döndü. Rumeli'ndeki asıl gücü, 5 binden fazla silahlı ve eğitimli askere sahip Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşa temsil etmekteydi. Ordudan ve İstanbul'dan kaçanlar da kendisine sığınmış bulunmaktaydı. Alemdar'ın İstanbul'a yürümesi durumunda karşısına çıkabilecek herhangi bir kuvvet yok gibiydi. Nizam-ı Cedide karşıtlarından olup Rusya'ya kaçmış bulunan Tayyar Mahmude Paşa 19 Ekim'de bir gemiyle İstanbul'a gelerek Kapı Kethüdası'nın konağına yerleşti. IV. Mustafa'yla birkaç kez görüştükten sonra Sadaret Kaymakamlığına atandı. Öte yandan, Rusçuk'a gidip yenilikçi ve III. Selim yanlısı Alemdar Mustafa Paşa'ya sığman ve bundan dolayı "Rusçuk Yaranı" olarak anılanlardan eski Sadaret Kethüdası Refik Efendi, Rusçuk'ta kararlaştırılan plan gereği İstanbul'a geldi. Enderun ağaları ve pa¬dişaha yakın kişilerle görüşerek Alemdar'ın, padişaha bağlılık sunmak üzere başkente gelmek istediğini ve onun gelmesiyle her şeyin yoluna gireceğini anlattı. Amacı, III. Selim düşmanlarının eski padişahı öldürmelerine fırsat vermeden Rusçuk'taki milis ordusunun İstanbul'u işgal etmesine ortam hazırlamaktı. Refik Efendi, IV. Mustafa'nın da huzuruna çıktı. Padişah, saflığına karşın Alemdar'ın gelmesine izin vermedi. Refik Efendi'yi re- isülküttablığa atayarak Edirne'ye sadrazamın yanına gönderdi.
Bu sırada İstanbul'da ve Edirne'de uzun bir kışın ardından cemre soğukları yaşanıyor, kıtlık ve odun sıkıntısı çekiliyordu. Edirne'deki birliklerin ve sadaret kadrolarının durumu perişandı. Eyalet valilerinden asker şevki istenmiş, Mayıs ayına kadar ancak İzmit ve Şile gibi İstanbul'a çok yakın birkaç yerden gülünç denecek sayıda asker gelebilmişti. Anadolu'daki Nizam-ı Cedid yanlısı ayanlar ve en başta da Çapanoğlu Süleyman Bey, İstanbul'a dönük her türlü yardımı kesmiş bulunmaktaydı. Eski padişahlara öykünerek arada tebdil gezen IV. Mustafa, tanık olduğu yolsuzlukları önleyici buyruklar vermekte bile isteksizdi. Oysa sinmiş gözükseler de zorbalar her gün rezalet çıkarmakta, haksızlıklara neden olmaktaydı. Rumelifeneri Köyü'ndeki Rum kilisesinin avlusuna girip ezan okuyan ve "biz burayı camiye çevirdik!" diyen yamakların bu eylemine karşı, şeyhülislâm bir fet¬va yazarak köyün Rum halkının ödemekte oldukları cizye akçesini her yıl toptan hazineye yatırmaları gerektiğini hatırlatmış, ancak böylece kilise zorbalardan boşaltılmıştı. Üsküdar cihetine bakan Haseki Ağa, yanında 100 Bostancı neferiyle halkı haraca kesmekte, kente koyun getiren celeplerle kavga çıkarmaktaydı. Hamalbaşı'yla Eskici Hüseyin de bu kasabanın zorbabaşılarındandı. İzmit Paşası, Karadeniz'den gelecek ani bir Rus saldırısı olasılığı nedeniyle Domuzderesi'nden Karaburun'a kadar kıyıların sözde muhafızlığını yapıyordu. Bir gün, Boğaz yamaklarından birkaçını saygısızlık ettikleri için tutuklatıp prangaya vurdurdu. Ertesi gün bütün tabyacılar Çardak Kulluğu'nu basıp yoldaşları¬nı kaçırdı. Kuruçeşme'de bir çilingire prangalarını açtırdılar. Başka bir gün Macar Kalesi Dayısı Kerim Çavuş, adamlarını toplayıp Galata'yı bastı. Kulluk kandilini çaldı. Kulluk Zabiti Hasan Ağa'yı da yanına aldı. Nedeni Karaköy'de yaptırdığı kahvehaneye izin verilmemesiydi. Buradan İstanbul'a geçip Ağakapısı'na gitti. İstanbul'un güvenliğinden sorumlu sekban- başını gecelik kıyafetiyle yaka paça götürüp hapsetti. Olay duyulunca IV. Mustafa sekbanbaşını azletti; dayı ile adamlarının iste¬ği doğrultusunda Muhib Ağa'yı sekbanbaşı atadı.
13 Mayıs 1808'de İstanbul'da belki de ilk kez bir "kadın eylemi" yaşandı. Müslüman kadınlar bir ellerinde uzun sırıklar, diğerinde boş yemek sahanları olduğu halde İstanbul Kadısı'nı konağında yemek yerken bastılar: "Papaz herif, sen böyle mükellef taam eylerken biz açlıktan ölüyor, bir ciğeri yirmi beş paraya yi¬yoruz!" diyerek üzerine yürüdüler. Kadı, sofrayı bırakıp hareme kaçtı. Buradan selamlık alayının geçeceği yol üzerine gelen kadınlar IV. Mustafa'ya arzuhal sundukları gibi, "Efendimiz, uyan ve bizi düşün! Pahalılığa dayanamıyoruz, aç kaldık!" diye bağırdılar. Diğer yandan, Kerim Çavuş'un eylemini, kendisine karşı bir hareket sayan Kabakçı Mustafa Ağa, 17 Mayıs'ta Macar Kalesi'ni kuşattı. Kaledekiler, Yuşa Tepesi'ne toplar çıkarıp metrisler kazarak savunmaya geçti. Kerim Çavuş öldürüldü. Kabakçı kaleyi teslim aldı. Ocaklılar da topçuları, cebecileri, kalyoncuları yanlarına alıp Macar Kalesi yamaklarıyla birleşip Ağakapısı'nı basan, sekbanbaşını kaldıran 56. Orta'nın subay ve neferlerine karşı harekete geçti. Başyasakçı Hasan Ağa'yı, bir vezir çuhadarını ve birçok yeniçeriyi öldürdüler. Kaptan-ı Derya Seyyid Ali Paşa'nın askerleri de Kasımpaşa'daki Ermeni kilisesini "Mes âyini" yapılırken bastılar. Âyin giysili papazı ve cemaati önlerine katıp Kaptan Paşa Divanhanesi 'ne götürdüler. Seyyid Ali Pa¬şa, adamlarına kızıp Ermenileri serbest bıraktırdı. Ermeni ileri gelenleri, benzeri bir eylem olmaması için aralarında para toplayıp Kaptan-ı Derya'ya 15 kese rüşvet verdiler. Kentte yaşanan bir başka garip olay, bir medrese yobazının Sultan Mehmed (Fatih) Kulluğu neferleriyle fahişe kavgası ettikten sonra kaçıp medreseye sığınmasıyla başladı. Peşinden gelen yeniçeriler sıkıştırınca adam Fatih Camii'ne girip müezzin mahfilinde sipere yattı ve içeri gireni vuracağını bağırdı. Medrese talebeleri, yeniçeriler cami avlusunu doldurdu. Ortalık savaş yerine döndü ve iki taraftan da ölen ve yaralananlar oldu. Olayları önleyemeyen Tayyar Paşa kaymakamlıktan azledilip Dimetoka 'ya sürgün edildi.
30 Haziran 1808'de yapımı tamamlanan yeni bir kalyon, Tersane önünde denize indirildi. 23 büyük kalyon, 12 firkateyn, 2 korvet hazırken bunlara bindirilecek kalyoncu, kumanda edecek bahriye zabiti yoktu. Kalyoncular dağılmış, subaylar Kabakçı Mustafa Ayaklanmasında öldürülmüş ya da kaçmıştı. Donanma ve ordu için para da kalmamıştı. İlk kez bir dış borçlanma gündeme geldi ve Fas Hâkimi'nden, IV. Mustafa'nın bir nâme-i hümayunuyla 20 bin kese borç istendi. Şeyhülislâm konağında yapılan mali gündemli toplantıda, Edirne'den gelen Kethüda-yı Sadr-ı Ali, müsadere edilen malların 120 bin kese tatması gere¬ken toplam bedellerinin hesabını sordu ve elde avuçta bir şey bulunmadığını açıkça söyleyerek ithamlarda bulundu.
Halkın Selim'le IV. Mustafa dönemlerini "gündüz ile geceye" benzetirken, III. Selim'in karşıtları bile onun devrini arıyordu. Bir başka kaygı, III. Selim kısır olduğu gibi, IV. Mustafa'nın da tahta geçeli bir yıl, geçmesine karşın henüz çocuğunun olmaması, hamile hasekisinin bulunmamasıydı. Herkes Osmanlı Hanedanı'nın söneceğine inanıyordu. Saraydaki dairesinde tutuklu olan III. Selim ise gelecek için tek umut gördüğü kuzeni şehzade (II.) Mahmud'a fırsat düştükçe "kendi sergüzeştlerini hikâye ile kavaid-i lâzime-i hükümet ve saltanatı" öğretmekteydi.
    1808 kış ayları boyunca yağan karlar, ilkbahardaki yağmurlar sellere neden olduğundan Trakya'da ve Anadolu'da hayvanlar büyük ölçüde telef olmuş; canlı hayvan sevkıyatı durmuştu. Oysa İstanbullular öteden beri Hıdrellez'de ama az, ama çok kuzu eti yemeye pek meraklıydılar. O yıl Ruz-ı Hızır'da ancak birkaç kasapta kuzu eti görülebildi. "Her lokmasına hezar müşteri olmağla yekdiğerini çiğneyerek birkaç adam yaralandı, öldü." Cevdet Paşa'nın anlattığına göre "Ol vaktin İstanbul kadınları bu makule âdetlere riayetten başka bir şey bilmez ve düşünmez olduklarından nicesi kocalarıyla Ruz-ı Hızır'da kuzu eti görmedik! deyü kavga edüb hatta bazıları boşanmıştı." Derken bir de kasırga yaşandı. Kâğıthane ve Haliç semtleri altüst oldu. Hava gece gibi karardı. "Kasırga rüzgârı önüne gelen ebniye ve eşcarı yıkıp söküp" Kasımpaşa'yı, Tersane'yi, karşı yakada Balat ve Fener kıyılarından Haliç'i sıyırıp geçti. Birçok gemiyi ve kayığı sil- süpür etti. İstanbul'un bağ ve bostanları mahvoldu. 8 Temmuz'da da şiddetli bir sağanak indi. Yağmur olanca şiddetiyle 50 saat sürdü. Kimi aydınlar, bu olaylara bakıp "ufk-ı ma'nevi nasıl karanlık ise ufk-ı mer'i dahi öyle bulanık!" dediler.
    Diğer yandan Rusçuk Yâranı denen ve çoğu önemli görevlerde bulunan III. Selim yanlısı, Sadaret Mektupçusu Tahsin, Başmuhasebeci Ramiz, Tuna Yalısı Mubayaacısı Behiç, Sadaret Kethüdası Refik, Reisülküttab Galip efendilerin çabalarıyla Alemdar Mustafa Paşa, ortalığı velveleye vermeden Edirne'ye kadar geldiler. Yollar ve konaklar gelip gidenlere kapatıldıktan sonra Pınarhisar âyanı Hacı Ali Ağa 300 süvariyle ansızın Rumelifeneri Kalesi'ni basıp Kabakçı Mustafa'yı öldürdü. Kaleyi ele geçirdi. Yamakların İstanbul'dan getirdikleri toplara, kaledeki toplarla karşılık verdi. 14 Temmuz'da Rumelifeneri'nde müthiş bir muharebe yaşandı. Kırılmaya başlayan yamaklar, köyü ateşe verdiler. Rumelikavağı, Sarıyer, Yeniköy yakılıp yıkıldı. Herkes can korkusuna düşüp kayıklarla kaçmaya başladı. Çarpışmalar dört gün sürdü. Yamaklardan 300, Alemdar milislerin-den de 13 kişi öldü. IV. Mustafa durumdan kaygılanıp Hazine Vekili Nezir Ağa'yı Edirne'ye göndererek sadrazamı ve orduyu İstanbul'a çağırdı.
    Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa ve Alemdar Mustafa Paşa yürüyüşe geçerek 19 Temmuz 1808'de İstanbul'a geldiler. Şeyhülislâm ve devlet erkânı sadrazamla Alemdar'ı, İncirli Çiftliği'nde karşıladı. IV. Mustafa da, Sancak-ı Şerif'i karşılamak üzere İncirli ile Davutpaşa arasındaki Kırkkavak denen yere gelmişti. Çelebi Mustafa Paşa'yla Alemdar Mustafa Paşa'yı burada kabul edip görüştü. Rusçuk yaranının tavsiyesi, IV. Mustafa'nın burada tutuklanması ve Alemdar'ın Kırcali milisleriyle İstanbul'a girip III. Selim'i tahta oturtmasıyken, Alemdar bu öneriyi "mertliğe" uygun görmedi. Oysa bu fırsatın kaçırılması III. Selim'in öldürülmesine yol açtı. Alemdar Mustafa Paşa binlerce askeriyle Çırpıcı Çayırı'nda ordugâh kurduğu gibi sadrazam da yanındaki askerleri kışlalarına gönderip konağına gitti. 20 ve 21 Temmuz'da bir dizi atama yapıldı. Şeyhülislâmlığa Arapzade Arif Efendi getirildi. 21 Temmuz'da Alemdar askerleriyle Alay Köşkü önünde, IV. Mustafa'ya alay gösterdi. Padişah Alemdar'ın kendisine sadık bir paşa olduğuna inanarak sadrazama bir hatt-ı hümayun gönderip Mustafa Paşa'nın has ve kahraman bir vezir olduğunu, devletinin murahhası ve serdarı tayin ettiğini, Edirnekapısı'ndan Tuna Suyu'na kadar selâhiyettar kıldığını bildir¬di. Alemdar 28 Temmuz'da tüfekli askerleriyle şehre girip Bâbiali'yi bastı. Çelebi Mustafa Paşa'dan Sadaret Mührü'nü alıp kendisini ordugâhına gönderdi. Bu sırada tebdil binişine çıkmış olan IV. Mustafa acele saraya döndü. Alemdar, İstanbul'un her tarafına kendi adamlarını yerleştirdikten ve devlet erkânını saraya çağırdıktan sonra Soğukçeşme Kapısı'ndan saraya gitti. Orta Kapı'nın önü bir anda 5-6 bin Kırcali askeriyle doldu. Akağalar Kapısı önündeki namazgâha oturan Alemdar, Silahdar Ağa’yı çağırıp Sadaret Mührü'nü teslim etti. Daha önce içeri gitmiş bulunan Şeyhülislâm ve Kızlarağası geri gelip Alemdar'a, IV. Mustafa'nın kendisini sadrazam yapmak istediğini bildirdiler. Alemdar, mühür almaya değil, III. Selim'i görmeye ve ayağını öpmeye geldiğini, onun dışarı çıkarılmasını bildirdi. Şeyhülislâm ve Kızlarağası tekrar, Bâbüssaade'den içeriye girdiler. Nice sonra gelen Kızlarağası, Selim'in çıkmak istemediğini haber verince Alemdar, "git Sultan Mustafa'ya söyle tahtından inip rahatına baksın, bize gün görmüş padişah lâzımdır..." dedi ve Kızlarağasını yine içeriye gönderdi. Akağalar kapıları kapadılar. Tahttan inmeye yanaşmayan IV. Mustafa, adamlarının telkinine uyarak III. Selim'in ve kardeşi Şehzade Mahmud'un boğulmalarını em¬retti. Başçuhadar Abdülfettah, Hazine Kethüdası Ebe Selim, Hazine Vekili Nezir, Mirahor Kör Mehmed, Tebdil Hasekisi Hacı Ali ve Bostancı Deli Mustafa, yanlarındaki Bostancılarla önce III. Selim'in dairesine girerek Refet Kadın'ın, cariyelerin güçsüz savunmalarını kırıp kendisini bir neyle müdafaaya çalışan III. Selim'i kılıç darbeleriyle başını ikiye yarıp öldürdüler. Anber Ağa ve cariyeler Şehzade Mahmud'u, güçlükle kaçırıp sakladılar. Haremde bunlar olurken Alemdar da Babüssaade'nin kapı kanatlarını kırdırıyordu. Akağalar korkup kapıyı açtı. Alemdar, Arzodası'nm önünde Selim'i beklerken kanlara bulanmış ölüsü önüne konuldu. Çok sinirlenen ve herkesi kılıçtan geçirmek isteyen Alemdar, Şehzade Mahmud'un getirilmesiyle yatıştı. Selim'in katilleri yakalanıp Fırın Mahbesi'ne gönderildi. Yeni padişah II. Mahmud'a hemen biat edildi ve cülus töreni düzenlendi. Bu sırada IV. Mustafa, Bağdat Köşkü'nde, "Ben tahttan inmedim, Mahmud'u kim padişah yaptı?" diyerek bağırmaktaydı. Hünkâr imamı Kâmilî Efendi kendisini yatıştırıp Harem dairesine götürdü.
IV. Mustafa, Topkapı Sarayı Haremi'ndeki dairesinde, Alemdar Olayı'na değin kapalı yaşadı. Ayaklanan yeniçeriler ve gerici kesim, onu yeniden tahta çıkartmak üzere saraya yürüyünce II. Mahmud, 17 Kasım 1808'de ağabeyi Mustafa'yı boğdurtarak Osmanoğulları'nın hayattaki tek erkek bireyi kaldı. Söylentiye göre Demirkapı semtinde oturanlar o gece Mustafa'nın boğulması sırasında saraydaki kadınların bağırış ve ağlayışlarını duymuşlardı. IV. Mustafa babası I. Abdülhamid'in Bahçekapı'daki türbesine gömüldü. Ertesi gün, dedikoduyu sevenler, ce¬naze alayında taşınan tabutun boş olduğunu, ayaklanmacıları yatıştırmak için böyle bir oyuna başvurulduğunu yaydılar.
IV. Mustafa'nın kadınları, Seyyare, Dilpezir, Şevkinur'dur. Peykidil adlı bir kadının da II. Mahmud tarafından boğdurulduğu ileri sürülmüştür. Tek çocuğu Emine Sultan, tahttan indi¬rilmesinden sonra doğmuş, 8 aylıkken ölmüştür. Annesi Aişe Sineperver Valide Sultan, oğlunun boğulmasından sonra, daha 20 yıl kadar yaşamış, 1828'de ölmüş ve Eyüp'te gömülmüştür. İstanbul'da bir mektep yaptırtan Aişe Sineperver'in, kızı Esma Sultan'la, Mustafa'yı tekrar tahta geçirmek için, Alemdar Olayı sırasında ayaklanmacılarla gizli görüşmelerde bulundukları bilinir.


 
YAZARDAN  
  Hiçbir oyunumda tarihten yola çıkmadım ben. Günümüzden yola çıktım. Günümüz olaylarıyla, kişileriyle, sorunlarıyla bir çağrışım uyandırdığı anda tarihe yöneldim. (…) Benim zaman içindeki çevrem, Kanuni Sultan Süleymanlara, simavnalı Şeyh Bedrettinlere, Gılgameşlere dek uzanıyordu. Ama insan aynı insandı. Onların kaygıları, düşünceleri, sorunları, yazgıları… Çok yanlış olarak tarihsel konulu oyunlar tarihle karıştırılır. Oysa tarih şaşmaz biçimde nesnel, oyun şaşmaz biçimde özneldir. Bir oyun yazarıyla, bir tarihçinin olaylara bakış açıları başkadır, yöntemleri başkadır. Amaçları başkadır. Başka başka bireşimlere gitmeleri doğaldır, olağandır, hatta kaçınılmazdır. …sanatçı bir şeyleri çözümlemek için yazmaz. (…) Sanatçı sergiler, düşündürür, yorumlamayı da seyir işine ya da okuyucusuna bırakır. Doğru çözüm sonradan doğru yorumlayanlardan gelir. * *: Orhan Asena’nın söyleşi ve yazılarından alıntılanmıştır. Kaynak: Nutku, Hülya-CUMHURİYETİN 75. YILINDA BİR YAZAR: ORHAN ASENA-T.C Kültür Bakanlığı Yay. Haz: Andaç, Feridun-AYDINLANMANIN IŞIĞINDA SANAT İNSANLARIMIZ IV- Papirüs Yay.







 
ZİYARETÇİ DEFTERİ  
 
 
İSTANBUL EFENDİSİ  
 




 
TARLA KUŞUYDU JULIET  
 



 
Bugün 16 ziyaretçi (251 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol