SULTAN III. SELİM’İN ŞEHİD EDİLMESİ
(Rûznamelerden alıntılanmıştır)
KAYNAK: “ Saray Günlüğü” / Mehmet Ali Beyhan / Doğu Kütüphanesi
Ordu ile birlikte Davutpaşa’da bulunan Alemdar Mustafa Paşa, seher vakti beş bin kadar silahlı sekban askeri ile İstanbul’a hareket ederek, saat birde Bâb-ı âli’ye gelir. Sadrazam Çelebi Mustafa ile baş başa görüşerek sadaret mührünü kendisinden alır ve sabık sadrazamı bir ata bindirerek Davutpaşa’ya gönderir. Alemdar Mustafa Paşa, sekban askerleriyle Bâb-ı humâyûn’dan Topkapı Sarayı’na dahil olup Divan yeri önünde durduğu sırada, Sultan IV. Mustafa, tebdîl binişi ile Çırağan Yalısı’na gitmek üzeredir. Alemdar’ın Topkapı Sarayı’na ani gelişinin haberi kendisine ulaştığında, henüz saltanat kayığına binmemiş olan padişah, bu haber üzerine binişi iptal ederek saraya geri döner.
Diğer tarafta Alemdar Mustafa Paşa, Silahdar Ahmed Bey’i ve Darüssaade Ağası Mercan Ağa’yı getirterek, Mercan Ağa’ya hitaben; “gerek Anadolu, gerek Rumeli ahalisi, ve ocakların tamamı Sultan Selim’in hilafetlerini istemektedirler. Bizim de orduyu herkesin ittifakıyla İstanbul’a getirmemizin sebebi, sultan Selim’i tahta çıkarmaktır. Derhal sabık sultanı hilafet tahtına davet ederek alıp getiresin. Eğer bir kılına zarar gelirse sen bilirsin” diyerek Darüssaade Ağası’nı görevlendirmiştir. Mercan ağa, Araba Kapısı’ndan Sultan IV. Mustafa’nın huzuruna girer. Sultan Selim’in dışarı çıkarılacağını, kendisinin de kafese teşriflerini tebliğ ettiğinde IV. Mustafa, “olmaz, tiz Darrüssaade Ağası bend olsun” diye emredince Mabeyinci İbrahim Bey, Ağa’yı bir odaya kapatmıştır. Padişahın yanında bulunan Şeyhülislam Arif Efendi, IV. Mustafa’nın ayaklarına kapanarak, “kendilerinin kafese teşrif ve Sultan Selim’in bi’sıhhati ve’l-afiye” dışarıya çıkarılmasını ister. Bunun üzerine Sultan Mustafa rıza gösterecek iken, Başçuhadar Fettah Ağa, “razı olmayınız” diye işaret etmiştir.
Şeyhülislam, IV. Mustafa’yı iknaya çalışırken Başçuhadar dışarı çıkarak musahiplerden Fîrûz ve Cevher ağalar, beraberlerinde birkaç bostancı ile, Hazine Vekili Nezîr Ağa’nın delaletiyle Sultan Selim’in dairesine girmişlerdir. Ancak bu sırada III. Selim, herhalde aldığı haber üzerine kurtulmak ümidi ile bulunduğu dairenin kubbesine çıkmıştır. (Selim’in dama çıkıp tekrar indiğine dair diğer kaynaklarda bir bilgi bulunmamakla birlikte, Sultan Selim ve Şehzade Mahmud’un Harem-î hûmayun bacasından Kuşhane’nin karşısında Arz odasına bakan dam üzerine bırakılmaları kararlaştırılmış, ancak bu karar gerçekleştirilemeden Sultan Selim şehid edilmiştir. Bu husustaki rûzname kaydı, literatürden hayli farklıdır. )Buradan Ağalar Dairesi’ne inmesi gerekirken tekrar dairesine inince, üzerine hücum ederler ve boğazına urgan takarak boğmaya çalışırlar, ancak urgan kopar. Dadı Kadın adındaki bir cariye de bunlara yardım etmektedir. Tekrar ip getirip boğazına takarlar; bir ucundan Başçuhadar Deli Fettah, diğer ucundan “elleri nişanlı” bir bostancı tutup çekmeye başlarlar. III. Selim “aman bana kıyma” demiş, fakat bostancı merhamet etmemiştir.
Sırkâtibi, suikastçılar ile Sultan Selim arasındaki mücadeleyi Sultan II. Mahmud’un bizzat gördüğünü ve kendisine naklettiğini ifade etmektedir.
Suikastçiler, Selim’i şehid etmeye çalışırken, Şehzade Mahmud’u lalası Anber Ağa, bir odaya kaçırır ve adamlarından birkaçını silahlandırarak muhafaza altına alır. Nihayet, III, Selim lobud ile darbedilerek ve birkaç yerinden de şişlenerek şehid edilmiştir(4 Cemaaziyelâhir 1223/ 28 Temmuz 1808 Perşembe)
Alemdar Mustafa Paşa, geçen iki saat içinde kendisine haber gelmeyince, Bâbussaade de sıkı sıkıya kapatılmış olduğundan, Sultan Selim’e bir zarar gelebileceği düşüncesiyle odun ambarından baltalar getirterek Babûssaade’yi kırmaya çalışır, fakat kapı çok sağlam olduğundan bu mümkün olmaz. Bunun üzerine dama çıkanlar, Seferli Kethudası’nın odası üzerinden Ağalar Dairesi’ne inmiş, içeriden dolaşarak kapıyı açmışlardır. Paşa, askeriyle içeriye girerek Arz Odası önüne geldiğinde, Dârüssaade Ağası karşısına çıkmış, “Sultan Selim Efendimiz dar-ı bekâya rıhlet eylediler” deyince Paşa, “kanı cenaze göreyim ve mübarek kademine yüzler süreyim; kafir arab, en sonunda edeceğin bu muydu, tîz varup cenazeyi getir” diye bağırır. Darüssaade Ağası da birkaç baltacı ile Selim’in cenazesini bir şilte üzerinde Kuşhane’den çıkartarak Arz Odası’nın önüne koyar.
Alemdar, Sultan Selim’in yüzündeki örtüyü kaldırmış, hayatında kendisini görmediği için etrafındaki devlet ricaline “Sultan Selim bu mudur” diye sormuş, “evet budur” cevabını alması üzerine paşanın gözleri kızgınlıktan kan çanağına dönmüş, bu cinayetin içoğlanlarınca işlendiği zannıyla “ bre gibi kafir-i küfran-ı nan-ı nimet içoğlanları, böyle dağmenendi gazi bir padişaha kafir bile kıymaz; urunuz şu kahbelere, Enderun-ı Humayun içinde asla zi-rûh kalmasun” diye etrafa emirler yağdırmıştır. Birinci İmam Ahmed Efendi, paşanın ayaklarına kapanarak “aman efendim ağaların medhali yoktur, anlar tavuk mesabesindedirler, Padişah-ı alemin cemalini binişden binişe görürler. Kaldı ki, Sultan Selim merhumun mahalli süknâsı kangı tarafda olduğunu dahi bilmezler, bir kaşık kanlarına girmeyiniz” diye yalvararak Alemdar’ın sarayda bir katliam yapmasına engel olur.
Sultan Selim’in şehid edildiği gün, vakit müsait olmadığından,Bâbussaade dışında bir çadır kurularak naaşı buraya konmuş, 28 Temmuz Cuma günü seher vakti Arz Odası’nda Sultan II. Mahmud, Sadrazam, Şeyhülislam, mevcut bulunan vezirler, kazaskerler, kadılar ve saray ağalarıyla beraber Sultan Selim’in cenaze namazını kılmış, cenazenin babası III. Mustafa’nın Laleli Camii’nin yanındaki türbesine defnedilmesini emretmiş; Sultan Selim babasının sağ tarafına defnedilmiştir.